Antik Yunan Felsefesi Helenik ve Helenistik Roma olarak iki dönemdir.
Helenik felsefe; Thales ile başlayıp, Aristoteles’in öldüğü MÖ 322 yılına kadar devam eder. Üç dönemde ele alınabilir;
1- Presokratik felsefe (natüralist dönem, doğa felsefesi )
2- Sokratik felsefe veya İnsan Üzerine Felsefe
3- Sistematik Dönem veya Büyük Sokratikler (Platon, Aristoteles).
Helenistik-Roma felsefesi; MÖ 4. yüzyılın son çeyreğinde başlayıp, MS 6. yüzyıla kadar devam eder. İki dönemde ele alınabilir;
1- Helenistik çağ; MÖ 322-MS 331; Stoacı, Epikürosçu ve Kuşkucu okullar.
2- Roma felsefesi.
THALES (MÖ 625-547)
Bugün Manisa ili sınırları içinde bulunan Miletos şehrinde Thales, Anaksimandros ve Anaksimenes’in oluşturduğu felsefe akımı Milet Okulu olarak anılmaktadır. Her ne kadar onların yaşadıkları çağda idealizm materyalizm kavramları henüz kullanılmasa da felsefe tarihinin ilk materyalistleri kabul edilirler. Bu okulda düşünme faaliyetinin ana konusu her şeyin kendisinden meydana geldiği, türediği şey anlamına gelen ‘arkhe’ oldu.
İlk filozof olarak kabul edilen Thales görünür çokluğun arkasında neyin gerçekten var olduğunu sorguladı. Arkhe’nin su olduğunu, her şeyin sudan meydana geldiğini öne sürdü. Üstelik arkhe olarak ortaya konan su, doğa dışı bir varlık ya da sebep değil doğada zaten bulunan bir şeydi. Su canlılığa sahipti, bu düşünceye, canlı maddecilik (hylozoizm) denir. Canlılık ruh gerektirir ve her şey tanrılarla doludur. Doğa kendi kendini düzenleyen, dışarıdan müdaheleye gerek duymayan bir sistemdir.
Thales çağın bir özelliği olarak filozof olmak yanında aynı zamanda bilim adamıdır. Mısırdan aldığı geometri bilgisini pratik fayda amacından teorik bir zemine kavuşturarak geometrinin kurucusu oldu. Thales teoremi ona aittir; dairenin çapı daireyi iki eşit parçaya böler, ikizkenar üçgenin tabam açıları eşittir. Ayrıca gök olayları, denizcilik astronomisi ve matematikle ilgili pek çok tesbitleri vardı.
ANAKSİMANDROS (MÖ 611-546)
Thales’in öğrencisi Anaksimandros apeiron’u arkhe olarak belirledi. Apeiron nicelik bakımından sonsuz, nitelik bakımından belirsiz soyut bir yapıdır. Zıtlıkları bir arada barındırır, devinim ve düzenliliğin kaynağıdır. Sadece var olan her şeyin kendiniden meydana geldiği ve kendisine döneceği şey olarak değil, aynı zamanda evrende hüküm süren zıtlar arası mücadelenin genel yasası gibi de düşünülmüştür.
Astronomi, haritacılık ve matematikle de ilgilenen Anaksimandros dünyanın ekliptik eğriliğini, güneş saatini buldu. Akdenizi merkez alan yer haritası ve gök haritaları yaptı. Yaşamın denizlerde başlayıp daha sonra karaya çıktığını söyledi.
ANAKSİMENES (MÖ 585-525)
Anaksimenes arkhe’nin hava olduğunu öne sürdü. Hava hem maddi ve belirli bir yapı, hem de sınırsız sonsuzdur. Hava genleşerek ateşe, yoğunlaşarak toprağa ve suya dönüşür. Böylece diğer şeylerin arkhe’den nasıl meydana geldiklerini ilk kez açıklamaya çalışarak oluş sorununa bir çözüm aradı.
Astronomi alanında yaptığı çalışmalarla tek gerçek ışık kaynağının güneş olduğunu tespit etti, güneş ve ay tutulmalarını da doğru biçimde açıkladı.
PYTHAGORAS (MÖ 570-495)
İtalyanın güneyinde Krotonda tarikat benzeri politik bir birlik kuran Pythagoras’a göre felsefe bir yaşam biçimidir. Orfik akımdan ve ruh göçü inancından etkilenen öğretide amaç arınmak, evren ruhuyla birleşmek, yeniden doğuş çarkından çıkmaktı. Beden ruhun hapishanesidir. Beden kötüdür ve ruhun bedenden kurtarılması gerekir. Bunun için de birtakım ayinler yapılırdı. Yeni katılanların ilk birkaç yıl soru sormaları yasaktı, öğrencide bir altyapı oluşturulmak istenir, müzik, matematik, astronomi ve tıp öğretilirdi. Fasulye ve et yememek, ateş ile demiri karşılaştırmamak gibi tuhaf kuralları da vardı.
Ptyhagoras’a göre 3 çeşit insan vardır: şan, şöhret peşinde koşanlar; maddiyat peşinde koşanlar; bilgi peşinde koşanlar. İlahi evrene ilişkin bir kavrayış insan’ı evrensel ruha yaklaştırır. Zıtlıklar uyum içinde karşılanmalıdır. Mikro kosmos insan, makro kosmos evren birbirini bilirler, benzer benzerini bilir.
Pythagoras’a göre her şey niceliklerden, sayılardan oluşmuştur. Bu da evreni matematiksel ifadelerle anlayabileceğimiz anlamındadır. Her şey sayıdan meydana geldiyse düzeni de nicelikleri ölçen bir bilgiye bağlanmıştır. Pythagorasçı düşüncenin en temel kavramı “harmonia”dır.
Pythagoras’un; pisagor teoremi (dik açılı üçgende hipotenüsün karesi diğer iki kenarın karelerinin toplamına eşittir), oranlar teorisi, dünyanın küreselliği, sabah ve akşam yıldızlarının Venüs ile özdeşliği gibi pek çok matematiksel ve bilimsel tesbitleri vardır.
HERAKLEİTOS (MÖ 535-457)
Herakleitos’un logos öğretisi doğadaki değişim olgusu açıklamaya çalışır. Herakleitos’a göre doğadaki tüm değişimler ve karşıtlıklar arasında bir tür birlik ya da bütünlük bulmaktaydı. Her şeyin altında yatan bu yasaya "Tanrı" ya da "Logos" adını vermişti. Doğadaki logosun insandaki karşılığı akıl’dır.
Herakleitos’a göre bilgiyi yığmak değil derinlemesine bilmek önemlidir. Başkasının aktardığı ya da duyular yoluyla edinilen bilgi insanın kendi anlama süreçlerinde dikkatle eleştirilip anlamdırılırsa değerlidir, bilgelik ancak bu yolla olur. İnsanda aisthesis; duyu organları yoluyla evrenle fiziksel temas kurulmasını, noesis ise edinilen duyu verilerinin işlenmesini sağlar. İnsanın amacı logos yasasını anlamak ve ona göre yaşamak olmalı.
Herakleitos arkhe’yi ateş olarak seçer, ateş, her şeyin niteliksel olarak değişimine yol açan bir ilkedir. Logos, Tanrı, Kozmos, Ateş (Pyr) özdeştir.
Değişimi oluşturan nesnede bulunan karşıtlıkların savaşıdır. Bu karşıtların sadece savaşı değil aynı zamanda birlikteliği de vardır. Sürekli değişim bizi onun akış öğretisine götürür. Her şey değişir. "Aynı ırmağa iki kez giremeyiz", ikinci kez ırmağa girdiğimde ben de değişmiş bulunuyorum, ırmak da.
İyi ve kötü, güzel ve çirkin, bu zıtlıkların üzerine çıkıp her şey birlik içinde kavranmalıdır. Evrene böyle bakabildiğin zaman her şey iyidir, her şey güzeldir. İnsan evrendeki akışa uymalı, bilgelik, adalet, ölçülülük ve yiğitlik gibi erdemlerle aklı uygun şekilde taşımalıdır.
PARMENİDES (MÖ 515-460);
Parmenides’in ortaya koyduğu felsefe, İtalyanın Elea adı verilen bölgesinde olması nedeniyle Elea felsefesi olarak anılır. Değişimi ve hareketi reddeden Parmenides’e göre, varlık değişmez, bölünmez, hareket etmez, doğmamıştır ve ölmeyecektir.
Parmenides’e göre değişim sadece duyuların aldatmasıdır. Yoktan varlık, varlıktan yokluk meydana gelmez. Hiçten hiçbir şey çıkmaz. Parmenides’e göre görünüş duyusaldır ve aldatır. İnsan evrene duyularıyla değil aklıyla yönelirse gerçekliği kavrar. Parmenides’e göre sadece varlık düşünülebilir, yokluk düşünülemez, evrende boşluk yoktur, düşünce ve gerçeklik özdeştir.
ZENON (MÖ 490-430)
Zenon paradoksları ile Parmenidesi kanıtlamaya çalışır. Çoklukla ilgili paradokslar ve hareketle ilgili paradokslar vardır. Aşil paradoksunda yarı tanrı aşil ile kaplumbağa yarışır. Aşilin her ilerlemesinde kaplumbağa da bir mesafe daha katedeceği için hiçbir zaman yetişemeyeceğini ileri sürer.
KSENOPHANES (MÖ 570-478)
Ksenophanes theorianın piri kabul edilir. Bilginin kaynağı, doğruluk ölçütü ve alanı gibi sorular Ksenophanes ile başlar. Bilgi ile bilgi olmayan arasında ayrım yapılmalıdır. Ona göre bilginin sınırı deneyimlerimizdir. Bunun dışındakileri kanaat olarak niteler.
İnsan biçimli-antropomorfik tanrı anlayışına eleştiriler getirmiştir. Bu eleştiriler tek tanrı anlayışı (Monoteizm) doğrultusundadır ancak, onun tanrısı yarı somut, yarı soyut, küresel, cisimsel bir tanrıdır. Ona göre deneyimler dünyasında tanrılar hakkında konuşulmaz, insani dünya ve tanrıların dünyası iki ayrı gerçeklik oluşturmaktadır.
PLÜRALİSTLER
Parmenides ile Herakleitos’tan sonra gelen filozoflar, herşey değişir - hiçbirşey değişmez karşıtlığını uzlaştırma çabası içinde oldular. Ayrıca ilk doğa filozoflarının canlı madde anlayışına da karşı çıktılar.
EMPEDOKLES (MÖ 492-432)
Orphik ve Pythagorasçı düşünceler ve reenkarnasyon teorisinden etkilenmiştir. Arınmalar adlı eserinin bazı kısımları günümüze ulaşmıştır. Tanrı anlayışı Ksenophanes gibidir. Tanrı zekasıyla ve hızlı düşünceleriyle evreni dolaşır.
Empedokles’e göre ancak duyular ve aklı bir arada kullanarak bilgiye ulaşabiliriz. Herakleitos da Parmenides de haklıdır. Toprak, su, hava ve ateş (dört unsur) değişmez, sevgi ve nefret bu dört elementi karıştırıp ayrıştırırlar. Gerçeklik değişmezdir, görünüşteki değişme dört öğenin düzenlenişlerinin, yer değiştirme hareketlerinin bir sonucudur. Evrende sevginin hakim olduğu kozmoz dönemi ve nefretin hakim olduğu kaos döngüsü sonsuza kadar devam eder.
ANAKSAGORAS (MÖ 498-428)
Anaksagoras’a göre her şey tohumcuktan (spermata) oluşur. Spermatalar sayıca sonsuz ve ölümsüzdürler. Değişme spermataların bir araya gelmesi ve ayrışması ile oluşur. Bu değişimleri Nous düzenler. Evren spermatalar ve Nous’tan ibarettir. Her şey her şeyden pay alır, kaos her şeyin her yerde olmasıdır. Nous değişim ve hareketi bir amaç doğrultusunda planlar (teleoloji, gaye) ve gerçekleştirir. İnsan Nous’tan pay almıştır.
Algılamak seçmek ve ayırmak demektir, benzerliğin değil karşıtlığın mevcudiyetini zorunlu kılmaktadır. Bilgi karşıtlıkların neticesidir.
Anaksagoras dönemin dini geleneğine eleştirel yaklaşmıştır. Dinsizlikle suçlanmış, yargılanmış ve ölüm cezasına çarptırılan ilk filozof olmuş, Atinadan kaçmıştır.
DEMOKRİTOS (MÖ 460-371)
Makedonyalı Demokritos’a göre evren atomlardan ve sınırsız bir boşluktan oluşur. Atomlar yaratılmamıştır, ezelidirler, parçalanmazlar, içinde boşluk içermezler, sayıca ve şekilce sonsuzdurlar. Atomlar birleşerek sonradan ortadan kalkacak bileşik yapılar meydana getirebilirler. Atomlar uzayda yer kaplamaktadırlar. Atomun ağırlık, yoğunluk ve sertliği birincil nitelikler, ses, sıcaklık, ve renk gibi nitelikler ise ikincil niteliklerdir.
Ruh ve Tanrı da atomlardan oluşmuş yapılardır. Ölümden sonra dağılıp giderler, tanrılar daha uzun yaşadığı için insanlar tanrıların ölümsüz olduğunu düşünürler.
Demokritos mekanik materyalizmi benimser. Maddenin özsel özelliğinin hareket olduğunu öne sürmesi nedeniyle, maddeyi harekete geçirecek bir fail nedene ihtiyaç kalmaz. Bütün olaylar atomlar arası etki ve tepki ilişkileridir. Nedensellik evrende egemen olan zorunluluğun bir ifadesidir. İnsanlar nedensellik ilişkisini çözemedikleri zaman tesadüflerden bahsederler.
Demokritos bilgeliğin insanı mutlu edeceğine inanmıştır. Hayat bilgece, ölçülü ve dengeli olarak yaşanmalı. Ahlakın amacı insanı ruh dinginliğine (euthymia) ulaştırmaktır. Doğru düşünmek, doğru konuşmak ve doğru davranmak ruh dinginliğini yaratır. Ruh dinginliğini tanımlamak amacıyla çeşitli kavramlar kullanır; eusteo (esenlik), athambia veya athaumastia (hayranlığın olmayışı), ataraxia (dinginlik), harmonia (uyum), summetria (simetri) ve eudaemonia (mutluluk). Mutlu olmak için başta ölüm korkusu olmak üzere boş korku ve kuruntulardan kurtulmak gerekir.
SOFİSTLER
Atomcu felsefenin ardından büyük bir felsefi dönüşüm yaşandı. Filozoflar dikkatlerini insana çevirdiler; antropolojik dönem. Yeni bir felsefeye ihtiyaç duyan yükselen ticaret zenginleri sofistlerin dönemini açtı. Sofistler siyaset yapma, etkili konuşma bilgisi ve bunun yanında astronomi, matematik, müzik gibi konularda ücret karşılığında ders verirlerdi. Sofist tanımlaması kişinin kendi alanındaki yetkinliğini gösteren bir sıfat olarak da kullanılır.
Protagoras’a (MÖ 481-411) göre ‘’İnsan her şeyin ölçüsüdür’’. Hak ve haksızlığın, iyi ve kötünün hep insan ihtiyaçlarına göre değerlendirilmesi gerekir. Her konu görelidir. İnsan, deneyim ve tecrübeleri ile bilgi edinir, bilgileri deneyim ile aklın iş birliğine dayanır ve sınırlıdır. Her iddianın karşısına aynı güçte başka bir iddia çıkarılabilir ve bu iki iddia kuvvet bakımından birbirine denk olabilir. Bu şüpheci yaklaşımlar Protagoras’ı agnostisizme yaklaştırır. Tanrıların var olup olmadığının bilinemeyeceğini söyler. Duyularla veya akılla hakikate ulaşamayız. Bilginin ölçütü uygulamadaki başarısıdır (praksis). Bilgi pratik problemlere çözümler getirmeli ve insanları ikna etmelidir. Herkes belli ölçülerde eğitilebilir ve erdem sahibi olabilir.
Gorgias’a (MÖ 483-375) göre bir şey var değildir, olsa bile bilinemez, bilinse bile başkalarına aktarılamaz. Bir nesne ile ilgili veriler duyularla edinilir fakat biz bu verileri sözlerle ifade etmeye çalışıyoruz. Dil duyularımızdan farklı olduğu için, onları doğru olarak temsil edemez.
Prodikos’a (MÖ 465-399) göre insanların dini ve tanrısal konulardaki tutumları, onların doğadaki varlıklarla olan ilişkilerine göre şekillenmektedir. İnsanlar doğada önem verdikleri şeyleri tanrılaştırır.
Hippias’a (MÖ 460-399) göre insanlar doğal olarak eşittirler.
Antiphon’a göre insanlar kamu ortamındayken yasaya göre, yalnızken kendi doğasının gereklerine göre davranmalıdır.
Thrasymakhos’a (MÖ 459-400) göre doğa ve yasa zıt, insanlar arasındaki eşitsizlik doğal ve doğası itibarıyla güçlü olan zayıf olanı yönetmelidir.
Kallikles’e göre insanlar, doğalarına aykırı olan pek çok şeyi korkakça yüceltirler. Aksine hırslarını alabildiğine büyütmeli ve hiçbirini engellemeden yaşamalıdır.
Lykhophron’a göre doğal yaşamda başkasına haksızlık etmek iyi, haksızlığa uğramak kötüdür.
Kritias (MÖ 460-403), din ve tanrısal konuların zeki insanlar tarafından, insanlar yasalara uysun diye uydurulduklarını savunur.
Theognis yönetim bilgisinin doğuştan olduğunu söyler.