Diyalektik Materyalizm


FEUERBACH (1804-1872)


Ludwig Feuerbach, Alman filozofdur. Din felsefesi ve antropolojisi üzerine yaptığı çalışmalarla tanınır ve Marksist düşüncenin öncülerinden biri olarak kabul edilir.

Hristiyanlığın Özü adlı eserinde din ve insan doğası üzerine düşüncelerini anlatır, hristiyanlığın insanın özüne dair bir yansıma olduğunu savunur. Geleceğin Felsefesinin İlkeleri’inde insan merkezli bir anlayışı ele alır.

Feuerbach, düşüncelerinde materyalist bir yaklaşım benimser. Düşünceler, duygular ve varlık, maddi bir gerçekliğe dayanır. Felsefesinde insanı merkez alır. Din, insanın kendi doğasını yüceltme biçimidir, dini inançlar, insanın özündeki değerlerin yansımasıdır. Tanrı kavramını insanın kendi özelliklerinin idealize edilmesiyle, insanın arzu ve duygularının bir dışavurumu olarak ele alır. Ona göre din, insanların kendilerini anlamalarına engel olur, hristiyanlık, insanın özünü unutmasına neden olan bir yanılsamadır.


ENGELS (1820-1895)


Friedrich Engels, Alman filozofdur. Kapitalizm eleştirisi ve sosyalizm teorisinin gelişiminde önemli bir rol oynamıştır. İngiltere'deki İşçi Sınıfının Durumu, Anti Dühring, Doğanın Diyalektiği, Komünist Manifesto, Ailenin, Özel Mülkiyetin ve Devletin Kökeni bilinen eserleridir.

Engels, toplumsal gelişimin ekonomik temeller üzerine kurulu olduğunu savunur. Tarihsel materyalizm anlayışında tarihin sınıf mücadelesi ve ekonomik koşullar tarafından şekillendiğini söyler. Engels’e göre, tarih boyunca toplumlar, üretim araçlarına sahip olanlar ve olmayanlar arasında süregelen bir mücadele içindedir. Bu sınıf mücadelesi, sosyal değişimin motorudur. Engels, sosyalizmin kaçınılmaz bir gereklilik olduğunu savunur. İşçi sınıfı, toplumsal değişimi gerçekleştirmek için birleşmelidir.

Engels, Hegel’in diyalektiğini materyalist bir bakış açısıyla yeniden yorumlar. Doğadaki değişim ve gelişim süreçleri, karşıtların birliği ve çatışması üzerinden yürür.

Engels, Ailenin, Özel Mülkiyetin ve Devletin Kökeni adlı eserinde kadınların sosyal ve ekonomik koşullarını incelemiş, kadınların özgürlüğü için mücadele etmenin önemini vurgulamıştır.


MARKS (1818-1883)


Karl Heinrich Marks, Alman filozof, ekonomist, tarihçidir. Ona göre sadece dünyayı anlamak değil, artık onu değiştirmek gerekiyordu. Kutsal Aile eserinde Hegelci felsefenin eleştirisini yapar, Kapital’de kapitalist üretim tarzı, ekonomik ilişkiler ve değer teorisi üzerine düşüncelerini anlatır. Marks yaşamdan ayrıldığı için Kapital’in ikinci ve üçüncü ciltleri Engels tarafından yayımlanır. Proletaryanın tarihsel rolünü ve komünizmin temel ilkelerini ortaya koyduğu Komünist Manifesto’yu Engels ile birlikte kaleme alır.

Marks, Hegel’in diyalektik yöntemini maddeci temeller üzerinde uygulayıp, onu baş aşağı konumundan ayakları üzerine çevirir.

Diyalektik Materyalizm

Madde evrendeki tek tözdür. Doğadaki her şeyin devinim, değişim ve gelişiminde üç etmen iş başındadır; canlı gelişimini sağlayan hücreler, enerjinin dönüşümü yasası ve üçüncü olarak Darwin’in evrim kuramına uygun olarak evrimleşme süreci.

Kendisinde yalnızca fiziksel ve kimyasal süreçler olan madde, bu süreçlerin yüksek bir karmaşıklık düzeyine ulaştığı bir anda, aniden yepyeni bir nitelik kazanır. Biyokimyasal süreçler ve ilk canlılar bu şekilde ortaya çıkar. Biyokimyasal süreçler yeterince yüksek bir evrim düzeyine ulaştığı zaman canlıda bilinç ya da ruhsallık dediğimiz yeni bir nitelik ortaya çkar.

Engels doğada üç diyalektik yasa olduğunu söyler;
1) Nicelik değişimlerinin nitelik değişimlerine yol açması.
2) Karşıtların birliği ve savaşımı yasası.
3) Olumsuzlamanın olumsuzlanması yasası. Bir tohum çimlenince kendisinin olumsuzlanması, bitkinin tohum vermesiyle olumsuzlamanın olumsuzlanması olur, ortada bu defa pek çok tohum vardır.

Tarihsel materyalizm

Marks’a göre gereksinimlerini gidermek amacıyla doğal nesneleri bilinçli olarak dönüştürmeye çalışan insan üretkenlik etkinliğindedir. İnsan üretme etkinliğinde üretim araçlarını kullanır. Yeni gereksinimlerin ortaya çıkması üretim araçlarının daha da geliştirilmesine yol açar. 

Marks üretici güçleri, hem insanların kendi  işgücü hem de sahip oldukları üretim araçları, aletler ve makineleri olarak tanımlar. Bir toplumda üretim araçlarına  kimin sahip olduğu ve çalışma hayatının nasıl örgütlendiği, yani mülkiyet ilişkileri ve işbölümünün şekli, üretim ilişkileri olarak adlandırır. Marks toplumdaki maddi, ekonomik ve toplumsal ilişkileri altyapı olarak adlandırır. Politik kurumlar, yasalar, din, ahlak, sanat, felsefe ve bilim ise  üst yapıyı oluşturur. Ekonomik alt yapı, kültürel üst yapıyı belirler. Bunu mutlak biçiminde almamak gerekir, altyapı ile üstyapının karşılıklı etkileşimi de vardır. 
Üretim güçleri gelişmelerinin belli bir aşamasında, üretim ilişkilerinin, özellikle mülkiyet ilişkilerinin ayak uyduramadığı ve hatta engel olma noktasına geldiği zaman varolan üretim ilişkileri ile çatışmaya, çelişkiye girerler. Ekonomik yapıda niteliksel bir dönüşüm kaçınılmaz olarak gerçekleşir. Bu dönüşüm sınıf savaşımları aracılığıyla oluşur.

Toplum; ilkel komünal toplum, köleci toplum, feodal toplum aşamalarından geçip ve kapitalist toplum aşamasına gelir.  Kapitalizmin yapısını, işçi sınıfının sömürülmesi ve değer artışının nasıl sağlandığı açısından analiz eder. Emek gücünün, işveren tarafından daha yüksek bir değerle satılması sonucu ortaya çıkan artı değeri inceleyerek, işçilerin sömürüldüğünü söyler. Kapitalizm, ekonomik eşitsizlikleri derinleştirir ve sınıf çatışmasını şiddetlendirir. Kapitalist toplum yapısında kapitali elinde tutan burjuva sınıfı ile onların karşısında emeğini pazarlayan işçi sınıfı (proletarya) yer alır. Kapitalizmin çelişkileri nedeniyle gerçekleşecek yeni aşama, önce proletaryanın egemen sınıf olacağı sosyalizm ve nihayet sınıfların yok olmasıyla komünizmdir.

Kapitalist düzende emeğinin ürününe yabancılaşan işçi, yoğun iş bölümü nedeniyle üretim eylemine de yabancılaşır. Marks’a göre yabancılaşmanın dört görünümü vardır; doğadan yabancılaşma, kendilerinden yabancılaşma, türsel varlıklarından yabancılaşma, diğer insanlardan yabancılaşma.

Marks’a göre her tarihsel dönem; din, ahlak ve yasa alanlarında kendi idelerine sahiptir. Marks her dönemin idelerinin, o dönemin maddi koşullarının bir yansıması olarak ortaya çıktıklarını ve varolan düzeni rasyonalize etmenin çeşitli yolları olduğunu söyler.