Euklidesçi olmayan geometrilerin keşfi, geometrik aksiyomların sentetik a priori olmadığının düşünülmesi, matematiğin mantığa indirgenebileceği ve matematiğin önermelerinin analitik olduğunun gösterilmesi Analitik Felsefenin doğuşuna yol açmıştır.
FREGE (1848-1925)
Gottlob Frege, Alman bir filozof, matematikçi ve mantıkçıdır. Modern mantığın kurucularından biri olarak kabul edilir ve dil felsefesi alanında da önemli katkılarda bulunmuştur.
Frege, matematiğin önermelerinin a priori olduğunu, fakat sentetik değil, mantıksal aksiyom ve tanımlardan türetilebilir analitik önermeler olduğunu, matematiğin mantığa indirgenebileceği düşünüyordu. Herhangi bir matematiksel kavramın bir tanım ile belirlenebileceğini gösteren bir teorem geliştirmiştir.
Dilin anlamı üzerine yaptığı analizler, dil felsefesinin temel kavramlarını da oluşturmuştur. Anlam ve gönderimi, bir ifadenin işaret etme biçiminde belirleyici olan iki farklı yön olarak sunar. Anlam, bir terimin ifade ettiği kavramdır; anlamı belirleyen ise terimin referansıdır. Örnek olarak, sabah yıldızı ve akşam yıldızı, anlamı farklı fakat gönderim aynı isimlerdir.
MOORE (1873-1958)
George Edward Moore, İngiliz bir filozofdur ve analitik felsefenin önemli figürlerinden biridir. Özellikle etik, epistemoloji ve dil felsefesi alanında yaptığı katkılarla tanınır.
Moore, kompleks bir şeyi önce temel parçalarına bölme ve sonra da parçaları incelemeye dayalı bir analiz yöntemi önerir. Metafiziğe karşılık olarak sağduyu kavramını savunarak, insanların günlük deneyimlerinden elde ettikleri bilgilerin önemini vurgular. Sağduyuya dayalı önermeler, kendi deneyimlerimiz ve başkalarının da bunları kendi deneyimleri olarak bilmesi olarak iki gruptur.
Varlık alanında üç kategori söz konusudur; tikeller, olgular ve tümeller. Tikeller; maddi nesneler, duyu verileri, bilinç edimleri, mekansal ve zamansal verileri içerir. Olgular matematiksel denklem, haber kipindeki cümleler gibi doğru olduğuna inanılan şeylerdir. Tümelleri de bağlantı veya bağlantısal olan veya olmayan şeyler olarak tanımlar. Sadece tikeller gerçekten vardır, diğerleri sadece vardır.
Moore paradoksu; ‘yağmur yağıyor ama ben inanmıyorum’ biçimindeki bir ifadenin barndrdığı çelişki, herhangi bir kişinin tutarlı bir biçimde böyle bir ifadede bulunmasının beklenmemesine rağmen, önermenin kendisinin mantksal bir çelişki olmamasıdır.
Moore'un çalışmaları, dilin anlamı ve ifadesi üzerine yapılan analizlerin gelişimine katkıda bulunmuştur. Dili, mantıksal ve kavramsal çözümlemelere tabi tutarak felsefi problemleri ele almıştır.
Moore ahlak felsefesinde doğalcı yaklaşımlara karşı çıkar, iyinin tanımlanamaz olduğunu söyler, iyi doğal olmayan bir özelliktir. Ahlaki önermeler ya da değillerinin ispatı mümkün değildir.
RUSSEL (1872-1970)
Bertrand Russell, İngiliz filozof, matematikçi ve yazar olup, analitik felsefenin kurucu figürlerinden biridir. Felsefe tarihi, fizik, mantık, epistemoloji, etik ve siyaset felsefesi alanlarında önemli katkılarda bulunmuştur.
Gündelik yaşamda karşımıza çıkan şeylerin kurucu unsurlarına ilişkin görüşlerini mantıksal atomculuk olarak geliştirmiştir. Mantıksal atomculuk yaklaşımına göre bilgimiz, temel atomsal önermeler ve bu önermelerin doğruluk fonksiyonlarının bir araya getirilmesiyle oluşan bileşik önermelerden ibarettir.
Algılarımızın birinci halleri nesneler ya da özellikler değil olaylardır. Bilim ve felsefe, yöntemleri ve ilerleme biçimleri bakımından birbirlerine benzer.
WİTTGENSTEİN (1889-1951)
Ludwig Wittgenstein, Avusturyalı bir filozofdur. Dil, mantık ve anlam üzerine düşünceleriyle tanınır.
Wittgenstein, erken dönem eseri Tractatus’ta dilin mantıksal yapısını inceleyerek, dilin dünyayı nasıl temsil ettiğini sorgular. Bu eser, mantığın ve dilin sınırlarını belirlemeye yönelik bir çabadır. Neyin düşünülemez olduğunu dilin sınırları içinde belirlemeye çalışır, anahtarı mantıktır. Dünya olduğu gibi olandır. Dünya şeylerin değil olguların toplamıdır. Olguların mantıksal resmi bir düşüncedir. Doğru düşüncelerin toplamı dünyanın bir resmidir. Biz olguları kendimize resmederiz. Bir resim bir olgudur. Olgular resimlerden farklı olabilir. Yapı, resmi oluşturan unsurların birbirleriyle bağlantılarıdır. Önerme, anlamını gösterir, önermenin temel unsurları adlardır. Mistik olan şeyler sözcüklere dökülemez, kendilerini aşikar kılarlar. Etik sözcüklere dökülemez, aşkınsaldır. Konuşamadığımız hakkında sessizliğimizi korumalıyız. Düşünülebilir olanın sınırı dilin içerisinden çizilir.
Olgunluk döneminde, Felsefi Soruşturmalar adlı kitabında felsefi problemleri, dilin yanlış kullanımıyla ilişkilendirir. Dilin yanlış anlaşılması, felsefi karmaşalara yol açar. Tractatus’taki mantıksal çözümleme, dilin özünü açığa çıkarmakta yetersiz kalmış görünmektedir. Çözümleme, başka kelimelerle açıklamaya çalışma, yüzeyelin altında bir şey arama ve çözümleme ile onu bulmaya çalışma yanılgıya götürür. Açıklamak değil betimleme (tasvir etme) yapmak gereklidir. Felsefe, zekamızın dil vasıtasıyla büyülenmesine karşı verilen bir savaştır.
Bir dil oyunu, yazılı ya da sözlü olarak ifade edilen sözcükleri içeren bir etkinliktir. Sözcükler bu etkinlik içerisinde bir yere sahiptirler ve gönderme yaptıkları şeylere bu sayede işaret ederler. Dilin nasıl olduğunu değil, nasıl olması gerektiğini ön plana almak yanlıştır. Örneklemeli bir tanımlama ancak bir dil oyunu içerisinde bir işe yarar. Wittgenstein, kavramların kesin sınırlara ayrılması, sınıflandırılması ve ilişkilendirilmesi çabası yerine aile benzerlikleri kavramını getirir. Dil, sonsuz çeşitlilikte etkinlikler içerisinde şekil alır, değişir, gelişir ve ailevi benzerlikler üzerinden bize bir bütün olarak görünür.
Aynı Dili Konuşmak ve Dil Oyunları kavramlarını geliştirerek, dilin sosyal bağlamda ve pratikte nasıl işlediğini anlatır, anlam, kullanım ile belirlenir. Sözcükler metafizik kullanımlarından günlük kullanımına geri getirilmelidir. Düşünmeyin fakat bakın. İyi temellendirilmiş inançların temelinde, iyi temellendirilmemiş inançlar vardır.